kadınları meta olarak kullanmak… kadınları cinsel obje olarak kullanmak…
bu tür söylemlere alışığım. ancak bir soru geldi ki bunları da içermekle birlikte biraz farklı yerden.
bir takipçim “kadınları neden sanat adına cinsel obje olarak kullanıyorlar?” dedi. yanıtımı sizlerle paylaşmak istiyorum…
-sanatla ticaretin baktığı yer aynı değildir. kaygıları aynı değildir ve tam tersidir. bir şeyin kapitalist dünyadaki kullanımını ayrıntıları ile anlayamazsak, birebir sanattaki yerini de aynı tür bakışla değerlendirmek olası olabilir. sanat genelde özgürlük temellidir. ticaret ise para temelli…
kapitalist kulanım açısından bakarsak; kadın bedeni yumuşaktır naiftir, çekicidir en başta… ancak sorunuzu yanıtlamak adına, şu kısacık yazışma imkânları içinde en temel noktayı söylemek gerekirse, yaratılan tabu alanında kadın, yasaklanan olunca arzu edilmesi daha kışkırtıcı bir aralık kazanır… ve kadın arzu edilmesi istenen nesnenin yanında durduğunda, o arzu duygusu otomatik olarak ilişkilendiği nesneyi de kapsar olur algıda… kadının üstündeki bir giysi veya yanında ilişkilenerek durduğu bir nesne; örneğin bir araba, yediği bir gofret, bir dondurma dikkat çeker. kendi içinde tanımlanmış tabu alanını ne kadar kışkırtarak yerse o kadar fazla dikkat çeker hatta…
sanat ise kendi doğal hâlleri içinde verir kadını… genelde üstü örtülen hâlleri ile… ikisi de çıplaklığını işler evet,,, tüketim piyasası algıda kadının kendisini veya o sayede yanındakini pazarlamak için; sanatta ise çıplaklığı kadının doğalı olduğu için işler, işlediğinde… sanat kadının her türlü iç ve dış hâli ile ilgilenir; emeği ile, duygusu, hâli, dönüşümleri, sömürülmesi, kendini yeniden yaratması. vb.. toplumsal ve psikolojik yaşam içinde her ne hâlde ise o hâli işlemeye çalışır. orada kadın çirkin de olabilir, güzel de... yaşlı da olabilir, genç de… sanatsal aktarım içinde kadının fiziğinin belirlenmiş güzellik ölçüleri içinde olması gerekmez. tabi eğer “sanat diye sunulan şey” de meta olarak kullanmıyorsa tabii onu. bu cümlede dikkat ederseniz sanat demiyorum, sanat denilerek sunulan durumlarda; yani çaktırmadan, sisteme hizmet ettiği halde sanat kılığında değilse demek istiyorum. orada sapla samanın birbirine karışma alanı başlıyor işte.
işin önemli ama gözden kaçan bir diğer yanı daha var, erkek de aslında kendi doğalından uzaklaşmıştır… kadının doğalından uzaklaştığı yerde erkeğin kendi doğasını yaşayabildiğini düşünebilir miyiz. boşuna mı bunca saldırganlık ve açlık… erkeğin doğası temelde böyledir, ancak kontrol altında tutabilirse doğru evrimleşmiştir dersek anlama kanallarını yolun başında tıkamış oluruz.
düşünürken öğrendiğimiz her şeyi bir kenara bırakmaya kadar gidemezsek, olan biteni anlamamız hakikaten güç görünüyor… bu kadar bilgi kirliliğinde kendimize varmak hakikaten güç… sıkı bir niyet ve niyeti sürekli tekrarlamak lazım. aramak lazım özetle. Sürekli ve sürekli aramak.. sorular sormak. o yüzden sorunu için teşekkür ederim çok diye bitirmiştim. bu konuşma sanırım beş altı ay kadar önceydi. ama sanırım paylaşma vaktim geldi…
aynur uluç
fotoğraf: Elif Aycan Bilgin