Hükümetin yüzde 3+3'lük TİS teklifini değerlendiren KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezer hükümetin 'sefelate devam' dediğini ifade etti.
Haber: Enver Çevik
Bugün,TİS sürecini değerlendirmek üzere KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, Hukuk TİS ve Uluslararası İlişkiler Sekreteri Yusuf Şenol İzmir Şubeler Platformu ile basın toplantısı gerçekleştirdi. Basın açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
"Nihayet diyoruz, çünkü her toplu sözleşme döneminde olduğu gibi hükümet konfederasyonlardan ve sendikalardan toplu sözleşme tekliflerini en geç 24 Temmuz’a kadar teslim etmelerini istemiştir. KESK ve diğer konfederasyon ve sendikalar toplu sözleşme tekliflerini 24 Temmuz’da Devlet Personel Başkanlığı’na vermiştir. 24 Temmuz’dan beri kamuoyu konfederasyonların ve sendikaların toplu sözleşme teklifinin içeriğinden haberdardır. Ancak hükümetin teklifini tam 21 gün sonra, dün öğrenebilmiştir. Oysa özgür, evrensel toplu pazarlık ilkeleri gereği hükümetin teklifini en geç toplu sözleşme görüşmelerinin başladığı 01 Ağustos’ta sunması gerekiyordu. Bunun yerine uyuşmazlık durumunda devreye girecek olan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu süresi hariç 3 hafta ile sınırlı görüşmelerin iki haftası hükümetin teklifinin beklenmesi ile tüketilmiştir.Sizlerin de yakından takip ettiği üzere hükümet nihayet dün kamu emekçilerinin ve kamu emekçileri emekliklerinin 2018-2019 yıllarına ilişkin maaş artışı teklifini sundu.
Teklife gelirsek, Kamu İşveren Heyeti yani hükümet dün açıkladığı teklifle Kamu emekçilerinin ve kamu emekçisi emeklilerinin maaşlarında 2018 yılı için % 3+%3, 2019 yılı için yine %3+%3 artış önermiştir.
Teklifi sunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı “Nezaketle başladık, nezaketle devam edelim” diyerek kamu emekçileri ve emeklilerle alay edilen teklif karşısında “paydaşlarından” nezaket talep etmiştir. Ayrıca Sayın Bakan, “yetkilendirdiğimiz konfederasyon 2014 yılında olduğu gibi belki enflasyon farkı istemez, biz yine de verelim” diye düşünmüş olacak ki, “enflasyonun altı aylık dönemlerde teklif ettiğimiz rakamları aşması durumunda enflasyon farkı ödeyeceğiz” diyerek yüreklere su serpmiştir!
İşin şakası bir yana dün açıklanan Kamu İşveren Heyeti teklifi her şeyden önce ciddiyetten yoksun, 3 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon kamu emekçisi emeklisi ile dalga geçen bir tekliftir. Hükümet, açlık sınırının 1.700, yoksulluk sınırının 4.955 TL’ye dayandığı koşullarda aileleri ile birlikte 20 milyonu bulan geniş bir kitleye “sefalete devam” teklifi yapmıştır.
Daha 13 gün önce Merkez Bankası başkanı tarafından 2017 yılsonu enflasyon hedefinin %8,7 ‘ye yükseltildiği, 2018 yılı enflasyon tahmininin değişmediği ve % 6,4 olduğu açıklanmıştır. Hükümet buna rağmen 2018 yılı için hedeflenen enflasyon rakamının bile altında olan %3 + %3 teklifinde bulunabilmiştir. Kaldı ki biraz sonra örnekleyerek açıklayacağımız üzere altışar aylık dilimler halinde yapılan bu artışın karşılığının kümülatif olarak yıllık % 6,1 olarak gösterilmesi gerçeği çarpıtmadır. Söz konusu artış yıllık ortalama % 4,5’tir.
Bilindiği üzere AKP hükümetleri yıllardır “kamu emekçilerini, emeklileri enflasyona ezdirmedik” masalları anlatmaktadır. Dün teklifi sunan Sayın Çalışma Bakanı da tıpkı selefleri gibi kamu emekçilerinin ve emeklilerin maaşlarına ilişkin bir dizi rakam sunarak pembe bir tablo çizmiştir. Ne yazık ki bu pembe tablonun yaşanan gerçek durumla bir ilgisi yoktur. Hükümet ve yandaş konfederasyon yönetimi ısrarla gerçeği yansıtmayan bu rakamlara sığınmaktadır.
Siyasi iktidar tozpembe tablolar çizmeye, malum konfederasyon yönetimi “tarihi başarı” nutukları atmaya devam etse de kamu emekçileri açısından ortada ne bir pembe tablo, ne de tarihi başarılar vardır. Tam tersine ister farklı konfederasyonlara bağlı sendikalara üye olsun isterse hiçbir sendikaya üyeliği bulunmasın, bütün kamu emekçileri yıllardır mali, sosyal, özlük, demokratik pek çok hak kaybı yaşamıştır ve yaşamaya devam etmektedir.
Her şeyden önce Türkiye’de TÜİK’in resmi enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığını bilmeyen kalmamıştır. Dolayısıyla TÜİK’in resmi enflasyon rakamlarına hükümet dışında itibar eden de yoktur. Çünkü dar gelirli, asgari ücretli, emekli, kamu emekçileri TÜİK’in resmi enflasyonu ile yaşanan gerçek enflasyon arasındaki farkı her gün gittikçe eriyen maaşlarında, ücretlerinde iliklerine kadar yaşamaktadır.
Buna rağmen Ali Cengiz oyunları ile kamu emekçilerine düşük oranlı maaş artışı dayatılmaktadır. Daha önce de kamuoyu ile paylaştığımız bu Ali Cengiz oyunlarını kısaca özetleyecek olursak:
Birinci Ali Cengiz oyunu resmi enflasyon hesaplamalarında yapılan oyundur. Başrolünde TÜİK’in olduğu bu oyunda enflasyon hesaplamasında alt ve üst gelir grupları arasındaki fark görmezden gelinmektedir.
12 ana harcama grubunda, dört yüzden fazla ürüne-maddeye yer verilen sepetin temel alındığı hesaplamada enflasyonun multi milyarder için de asgari ücretli için de aynı oranda olduğu varsayılmaktadır.
Oysa içinde kamu emekçileri ve emekliler olarak bizim de bulunduğumuz alt gelir grupları ellerine geçen paranın büyük bölümünü gıda, kira-barınma, ulaşım giderleri için kullanmaktadır. Buradan kısabildiğini önce eğitime, sağlığa ayırmakta, en son giyime, sosyal-kültürel faaliyetlere ve eğlenceye harcama yapabilmektedir.
Buna rağmen TÜİK, enflasyon hesaplamasında alt gelir grubunun en çok harcama yaptığı giderlerin payını düşürmektedir. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere, ana harcama gruplarından “Gıda ve Alkolsüz İçecekler” in ağırlığı 2010 yılında % 27,6 dir. Yani enflasyon hesabında hane halkının 2010 yılında eline geçen her 100 TL’nin 27,6 TL’lik bölümünü gıda ve alkolsüz içeceklere harcadığı temel alınmıştır. Bu oran hane halkı bütçe anketi aracılığı ile 2014 yılında %24,45’e ve 2016 yılında %23,68’e düşürülmüştür. 2017 yılında ise hane halkı anketine bile gerek duyulmadan %21,77’ye düşürülmüştür.
Yine toplumun alt gelir gruplarının gelirinin önemli bir bölümünü ayırmak zorunda kaldığı konut (kira) harcamalarının oranı 2010 yılında %16,83 iken 2017 yılında %14,83’e düşürülmüştür. Böylece yaşanan gerçek enflasyonun perdelenmesi hedeflenmiştir.
Tablo 1:TÜİK Enflasyon Hesabında Harcama Gruplarının Endeksteki Ağırlığı (%)
ANA HARACAMA GRUBU | 2010 | 2014 | 2016 | 2017 |
Gıda ve Alkolsüz İçecekler | 27,6 | 24,45 | 23,68 | 21,77 |
Alkollü İçecekler ve Tütün
| 5,31 | 5,29 | 4,98 | 5,87 |
Giyim ve Ayakkabı | 7,3 | 7,17 | 7,43 | 7,33 |
Konut | 16,83 | 16,41 | 15,93 | 14,85 |
Ev Eşyası | 6,78 | 7,52 | 8,02 | 7,72 |
Sağlık | 2,55 | 2,44 | 2,66 | 2,63 |
Ulaştırma | 13,9 | 15,54 | 14,31 | 16,31 |
Haberleşme | 4,94 | 4,7 | 4,42 | 4,12 |
Eğlence ve Kültür | 2,83 | 3,36 | 3,81 | 3,62 |
Eğitim | 2,48 | 2,26 | 2,56 | 2,69 |
Lokanta ve Oteller | 5,51 | 6,58 | 7,47 | 8,05 |
Çeşitli Mal ve Hizmetler | 3,97 | 4,28 | 4,73 | 5,04 |
Bu perde kaldırıldığında özellikle alt gelir gruplarının çarşıda, pazarda yaşadığı gerçek enflasyonun TÜİK tarafından açıklanan resmi enflasyonu katladığı görülecektir.
Bu tabloyu es geçip “işçiyi, memuru enflasyona ezdirmedik” diyenlere “Hangi enflasyona, TÜİK’in resmi enflasyonuna mı, yaşanan gerçek enflasyona mı?” diye sormak gerekiyor.
Buna rağmen kamu emekçilerinin maaş artışları TÜİK’in resmi enflasyonuna endekslenmiştir. Hatta 2014 yılında olduğu gibi kamu emekçilerinin maaş artışlarının TÜİK’in resmi enflasyonun altında kaldığı bile olmuştur.
Hatırlanacağı üzere kamu emekçilerinin 2014 yılı maaşlarında net 123 TL artış yapılmış, enflasyon farkı bile verilmemiştir. Böylece bir “tarihi başarıya” daha imza atan malum konfederasyon yönetimi “en düşük memur maaşında %8,3 artış sağladık” açıklaması yapmıştır. Oysa 2014 yılı için hedeflenen enflasyon %5 olmasına rağmen gerçekleşen enflasyon %8,17 olmuştur. Bu durumda Devlet Personel Başkanlığı resmi rakamlarına göre 15. derecenin 1. kademesindeki en düşük maaşı alan sadece 49 kamu emekçisi dışındaki tüm kamu emekçileri 2014 yılını kayıpla kapatmıştır.
Enflasyon farkı verilmeyen dolayısıyla maaş katsayısına bağlı eş yardımı, çocuk yardımı, ek ders ücreti, mesai ücreti gibi pek çok kalemde artış yapılmayan 2014 yılında kamu emekçilerinin önemli bir bölümü yılı bir maaş kayıpla kapatmıştır. Kısacası KESK olarak daha önce dikkat çektiğimiz üzere kamu emekçileri 2014 yılında 12 ay çalışıp 11 ay maaş almışlardır.
Kamu emekçilerinin maaş artışlarında sergilenen ikinci Ali Cengiz oyunu, yukarıdaki çarpık TÜİK rakamlarına dayalı olarak gerçekleşen değil, hedeflenen enflasyonun temel alınması yolu ile sahnelenmektedir.
Oysa aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere Türkiye’de gerçekçi belirlenmeyen, yönlendirme ve manipülasyon içeren politikalar sonucunda hedeflenen enflasyonla gerçekleşen enflasyon arasındaki bant gittikçe genişlemektedir. Böylece emekçi kesimlerin ileriye dönük ücret-maaş artışı talepleri hedeflenen enflasyonla daha baştan kısıtlanmaktadır.
2002 yılından bu yana AKP hükümetleri ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın hedeflediği enflasyon değerleri negatif yıllar dahil edildiğinde bile ortalama % 49 sapma göstermiştir. 2006’dan sonra bu ortalama sapma artarak % 69 olmuştur.
Tablo 2 :Hedeflenen- Gerçekleşen Enflasyon- Hedeften Reel Sapma
Yıl | Hedef | Gerçekleşme | Hedeften Reel Sapma |
2002 | 35,0 | 29,7 | -15% |
2003 | 20,0 | 18,4 | -8% |
2004 | 12,0 | 9,3 | -23% |
2005 | 8,0 | 7,7 | -4% |
2006 | 5,0 | 9,7 | 94% |
2007 | 4,0 | 8,4 | 110% |
2008 | 4,0 | 10,1 | 153% |
2009 | 7,5 | 6,5 | -13% |
2010 | 6,5 | 6,4 | -2% |
2011 | 5,5 | 10,4 | 89% |
2012 | 5,0 | 6,2 | 24% |
2013 | 5,0 | 7,4 | 48% |
2014 | 5,0 | 8,3 | 64% |
2015 | 5,0 | 8,8 | 76% |
2016 | 5,0 | 8,5 | 71% |
2017 | 5,0 | 10* | 100% |
2018 | 5,0 | -* | |
2019 | 5,0 | -* |
Kaynak: TCMB, * 2017 yılı iyimser yaklaşımla % 10’u göstermektedir.
Maaş artışlarımızda yaşanan bir diğer Ali Cengiz oyunu ise altışar aylık dilimler halinde yapılan artışları toplayıp bunu yıllık kümülatif artış olarak göstermektir.
Örneğin 2016 yılı için yapılan artışa ilişkin olarak hem hükümet, hem malum konfederasyon yönetimi hem de kimi “memur” haber siteleri tarafından “memurların maaşında 2016 yılında %6+%5 artış oldu. Böylece memurlar yılık kümülatif %11,3 zam alacak” denilmiştir. Hatta bu rakamdan, yani %11,3’ten, 2016 yılı enflasyonunu (%8,53) düşüp “memurlar, 2016 yılında %2,77 oranında refah payı aldı” mealindeki açıklamalara bile rastlanmıştır.
Oysa Kamu emekçilerinin maaş artışları yıllık, bir defada değil, altışar aylık dilimler halinde yapıldığı için bu dilimlerdeki rakamları toplayarak bunu yıllık kümülatif artış olarak sunmak gerçeği çarpıtmaktır.
Tane tane basitleştirerek anlatacak olursak:
2016 yılında kamu emekçilerinin maaş artışının yıllık, tek seferde %11 olarak yapıldığını varsayalım. Bu durumda eş ve çocuk yardımı dahil 3.000 TL maaş alan bir kamu emekçisinin maaşı (3.000 x 11/100) 330 TL artacaktı. Böylece yeni maaşı 3.330 TL olacaktı. Maaşı aylık 330 TL artan bu kamu emekçisinin cebine bu artışın karşılığında yıllık (12 x 330) 3.960 TL daha fazla para girecekti.
Oysa hepimizin bildiği üzere söz konusu kamu emekçisinin 2016 yılı maaşında ilk altı ay için %6, ikinci altı ay için %5 artış yapılmıştır. Bu durumda maaşı 3.000 TL olan kamu emekçisinin Ocak ayı maaşı (3.000 x 6/100) 180 TL artarak 3.180 TL olmuştur. Bu artış sonucunda Ocak – Haziran aylarını kapsayan altı ay sonunda cebine (6 x180) 1.080 TL girmiştir. Temmuzdan Aralık ayına kadar maaşında %5 artış daha olmuştur. Yani Haziran ayında 3.180 TL olan maaşı Temmuz ayında %5 daha artmıştır. Bu durumda maaşı (3.180 x 5 /100) 159 TL daha artmış ve (3.180 + 159) 3.339 TL olmuştur. Yani yılın başına göre maaşı 339 TL artmıştır. Bu artışı da Temmuz- Aralık döneminde altı ayda alacağına göre (339 x 6) ikinci altı ayda cebine 2.034 TL daha girmiştir. Altışar aylık zamlar sonucunda cebine toplam (1.080 + 2.034) 3.114 TL daha fazla para girmiştir.
Görüldüğü üzere 3.000 TL maaş alan söz konusu kamu emekçisinin maaşında altışar aylık dilimler halinde yapılan %6+%5 artış sonucunda cebine giren fazla miktar, maaşında yıllık bir seferde %11 artış yapılması durumunda cebine girecek fazladan ( 3.114 – 3.960) 846 TL daha azdır. Başka şekilde ifade edecek olursak, kamu emekçisinin cebine girmesi gereken artışın önemli bir kısmına henüz cebine bile gir(e)meden el konulmaktadır.
Bugün bildiğiniz üzere malum konfederasyon yönetimi 2018 yılı için %10 + %6 artış talep etmektedir. Her zaman olduğu gibi bu artışı da çarpıtarak yıllık kümülatif %16,6 olarak göstermektedir. Tabiri caiz ise sırf şov olsun diye, AKP iktidarının 16. Kuruluş yıldönümünden hareketle %10 + %6 artış talep eden konfederasyon yönetimi bu durumda aslında yıllık ortalama %13,3 artış talep ettiğinin farkında değildir. Bu durumda maaş artışı talepleri ile maalesef AKP’nin 16. yaşını tutturamamışlardır. Bir dahaki toplu sözleşmede hesaplarını artık buna göre yaparlar diye umuyoruz.
Bu Ali Cengiz oyunlarının yanı sıra kamu emekçileri emeği ile geçinen tüm kesimler gibi büyümeden pay alamamaktadır.
Her fırsatta büyüme rakamlarından dem vuran hükümet sıra kamu emekçilerinin, işçilerin maaş artışlarına geldiğinde birden bire küçülmekte, “hepimiz aynı gemideyiz” nakaratına sarılmaktadır.
Tüm bunların sonucunda her yıl yoksulluk sınırından daha da uzaklaştırılıp açlık sınırına daha fazla yakınlaştıran kamu emekçilerinin maaşları 15 yıllık dönemde reel olarak en az %60 erimiştir.
Konfederasyonumuz bu nedenle, en düşük maaş alan kamu emekçisinin maaşının yoksulluk sınırına çekilmesini, bu tutarın eş, çocuk, kira, yakıt yardımı hariç 3.450 TL’ye çıkarılmasını talep etmiştir.
Yetkilendirilen konfederasyon yönetimi ise başta 2014 yılında enflasyon farkı verilmeyip maaşlarımıza sadece 123 TL artış yapılması sonucunda yaşadığımız kayıp olmak üzere yıllardır yaşadığımız kayıplar karşılanmış gibi, 2018 yılı için birinci altı ayda %10, ikinci altı ayda %6, 2019 yılı için birinci altı ayda %10, ikinci altı ayda %8 artış talep etmiştir. Bize göre bu teklif kamu emekçilerinin yıllardır yaşadığı, yaşamaya devam ettiği reel kayıpları karşılamaktan uzaktır.
Malum Konfederasyon Yönetimi Umarız Bizi Bir Kez Olsun Yanıltır!
Malum konfederasyon yönetimi, bizim de yıllardır vurguladığımız bir noktaya dikkat çekerek “enflasyon oranında yapılacak artış sıfır zamdır” demekte ve talebinde ısrarcı olacağını vurgulamaktadır. Ancak söz konusu konfederasyon yönteminin bugüne kadar sergilediği pratik de tüm kamuoyunun malumudur.
Öte yandan hükümetin teklifini sunduğu toplantıda ve daha sonrasında medyaya da yansıyan kimi görüntü ve haberler her şeyin bir senaryodan ibaret olduğu yönünde kuşkular yaratmıştır. Özellikle hükümet adına teklifi sunan Çalışma Bakanı’nın konuşmasının hemen ardından malum konfederasyon yönetiminin “bu teklife kapalıyız” yazan kartları kaldırarak göstermesi, yine siyasi iktidara ve malum konfederasyona yakın çizgide olduğu bilinen kimi ‘memur’ haber sitelerinin “Telaşa gerek yok, bu daha ilk teklif, 2013 ve 2015 yıllarında yapılan toplu sözleşmeler de böyle başlamış, daha sonra hükümet teklifini artırmıştı” mealindeki haber-yorumları bu kuşkuları derinleştirmiştir.
Önümüzdeki birkaç gün malum konfederasyon yönetiminin taleplerinde ne kadar ısrarcı olacağını, geçtiğimiz toplu sözleşmelerde olduğu gibi %1 hatta %0,5 puanlık artışlar karşısında sözlerini unutup unutmayacağını, “helal gıda sertifikası, hac izni” gibi taleplerinin karşılanması durumunda maaş artışlarını ikinci plana atıp atmayacağını, dün masada yaşananların başrollerinde AKP iktidarı ve malum konfederasyon yönetiminin olduğu bir oyundan ibaret olup olmadığını tüm kamuoyu görecektir.
Umarız bu kez bizi yanıltırlar.
Demokrasinin Olmadığı Yerde Emeğin Hakkı Olmaz!
KESK olarak en başından beri bir ülkede emeğin haklarını korumanın, kazanımlarını kalıcı hale getirmenin biricik yolunun o ülkede demokrasinin, gerçek bir laikliğin, barışın, adaletin, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesinden geçtiğini vurguluyoruz.
Demokrasinin, adaletin, hukukun ayaklar altına alındığı bir yerde emeğin haklarından bahsetmenin mümkün olmadığına dikkat çekiyoruz. OHAL’in işçilerin, emekçilerin hak alma mücadelesine set çekmek için sürdürüldüğünün tüm açıklığı ile itiraf edildiği koşullarda gerçek bir toplu sözleşmeden söz etmenin mümkün olmadığının altını bir kez daha çiziyoruz.
Siyasi iktidar bugün OHAL-KHK rejimine sırtını dayamanın rahatlığı içindedir. Sendikal hak ve özgürlüklerimizi kullanamaz hale getiren OHAL-KHK rejiminin gölgesi toplu sözleşme görüşmelerine de düşmüştür.
Kamu emekçilerinin güne “acaba bugün de bir KHK çıkacak mı, beni de ihraç edecekler mi” tedirginliği ile başladığı koşulları fırsata çeviren siyasi iktidar kamu emekçileri ile dalga geçen teklifler sunmaktan çekinmemektedir. Bunun adı ölümü gösterip sıtmaya razı etme politikasıdır.
İnsanca Yaşamaya Yetecek Ücret, Güvenceli Çalışma- Güvenli Gelecek İçin…
“Bu teklife kapalıyız” kartları gösteren yetkili konfederasyona buradan bir kez daha sesleniyoruz. Emekçilerin aklıyla dalga geçen bu oyuna ortak olmayın, sözleşmeye imza atmayın.
Bizler emekçilerin haklarını gasp eden her türlü teklife, uygulamaya karşı kararlılıkla mücadele edeceğiz. Umuyoruz ki başta toplu sözleşme masasına oturan konfederasyonlar olmak üzere bütün konfederasyonlar ve sendikalar bu mücadeleye ortak olacak; gerçek bir toplu sözleşme ve grev hakkımız için, iş güvencemiz için emekçilerin gerçek saflarına katılacak! Ve yine umuyoruz ki malum konfederasyon bu kez bizi yanıltacak! Yüzümüzü kara çıkarmasını en çok biz istiyoruz!
Bugün emeğin, emekçilerin önündeki en büyük engel OHAL-KHK rejimidir. Bu nedenle tüm kamu emekçilerini öncelikle önümüzdeki en büyük engel olan OHAL-KHK rejimine karşı mücadeleye etmeye çağırıyoruz.
Biliyoruz ki kamu emekçileri açısından ortada ne bir pembe tablo, ne de tarihi başarılar vardır. Tam tersine kamu emekçileri olarak hangi sendikaya üye olursak olalım aslında hepimiz yıllardır kaybediyoruz. Bunu değiştirmenin yolu siyasi iktidardan icazet bekleyenlerle değil, kamu emekçilerinin ortak talepleri için mücadele edenlerle yürümekten geçmektedir.
Bunun için KESK olarak sendikalı, sendikasız tüm kamu emekçilerini insanca yaşamaya yetecek ücret, güvenceli çalışma ve güvenli gelecek için verilecek mücadelede yan yana, omuz omuza olmaya çağırıyoruz.