Dili varsa hayatın şöyle söyleyecektir; NAR’dan başka gidecek yerimiz yok. Her gün Nar olarak çıkıyoruz evimizden ve her gün Nar olarak dönüyoruz evimize.
SEZAİ SARIOĞLU
İki yıl önce senin toprağa yatıya gittiğin gün, Nar, ikiden üçe geçti. Yarın dörtten beşe geçecek. Nar, şiirden masala geçti…Nar’ın üstünü şiirlerle, masallarla örtüyoruz senden sonra…
Senden sonra güllerin, harflerin ve bıraktığın seslerin doğumunu kutladık. Toprağın gecesi-gündüzü var mıdır, merak ettik.
Unutulan her masal incinirmiş. Biz unutmayarak da inciniyoruz. Ölüm, insan son kez öpüldüğünde dudaklarda kalan varlıkmış. Senin en çok gözlerin anlatıyor bize sesini, en çok gidişin hatırlatıyor varlığını. En çok ellerin anlatıyor kalbini…
Bir baş dönmesi NARgillerde senden sonra… Kelimelerin içinde ne olduğunu bilememek senden sonra… Senden sonra suların aklı karıştı. Hiçbir şey anlamadık sulardan, uykulardan. Senden sonra bir arkadaşım bana “NARdan Adam” dedi…
Nar, kelimelerden anlama geçti senden sonra… Nar sorulardan sınıfı geçti, biz cevaplardan sınıfta kaldık senden sonra...
Derler ki, gökten inen cevaplar aşağıda soru olurmuş…
Senden sonra tüm sorular aşağıda ve kilitli.
Her günün yokluğu hatırası kadar…
Bir kere dile yakalandık, iki yıldır kulağını çınlatıyoruz.
Bir kere ölüme yakalandık, herkesi ikna edecek yaşta olsak da ölümü ikna etmek bize hariç.
Kalbinin sonuna kadar gittik, lakin ömrüne yetişemedik.
Seni görmek için hepimiz gözlerimizi birleştirip uzaklara bakıyoruz şimdi. Hepimiz bir “yüz oluşturuyoruz” aklımızdan ve alnımızdan tekrar geçmen için…
Senden sonra tanrı kadar bilinmez olan ölüm bile gideceği kalbi/zamanı bildi. Biz seni hep bildik ama ölümü bilemedik. Ölüm kadar kötü ne varsa girdi uykumuza, senden sonra. Saatten kaçan zaman bile gideceği yeri bildi, biz bilemedik, NAR’ı bildik. Gözyaşlarımızı içimizdeki kuyularda gizledik.
Yazmak ve konuşmak bana heves kılınmış… “İnsan dalları kesilmiş bir hakikatmiş yazmasa da…” Yazarsam, her şeyi anlatırsam ölmem zannediyorum. Bir anne öldüğünde dil masal ve şiir katına yükselirmiş. Yine de biz ölümü “biliyoruz” da, ölümün kaç harften oluştuğunu biliyoruz da kendini bilemiyoruz.
Senden sonra; sözcükler, içimizi doldurmuyor çünkü boşluğumuz çok… Yağmur diniyor, her şey diniyor ama biz dinemiyoruz. Razıyız gökyüzüne ve taşlara, razı değiliz gidişine. Şaire inanmak gerekirse “Her kapı eğilecek boyun beklermiş…” Cümle kurmak için bir harf bekliyoruz, senden sonra. Cümle kapısından geçmek için, boynumuz hazır bekliyoruz.
Masalların içindeki, ömrün, hayatın ve ölümün bilgisini, büyük defterden küçük deftere geçiremiyoruz senden sonra. Gülü koklayarak, Nar’ı severek bulmaya çalışıyoruz yolumuzu…
Her harf kendi cümlesini her yara kendi kabuğunu tanırmış. Senden sonra kaç kez yara, kaç kez kabuk değiştirdik. Senden sonra Nar’ın etrafında dönüyoruz. Rüzgâr ve ölüm her şeyi söyledi ona… Nar’ın sorduğu tüm sorular sonumuz oluyor. Nar’ın sustuğu tüm cevaplar sorumuz. Her cevabın ortasında yaşlanıyoruz.
Nar diyor ki, ne diyor Nar, her şeyi getirip götüren rüzgâr geri getirsin annemi. Başka ne diyor Nar, annemi gördüğüm kadarmış hayat... Hayat; annemin sesini duyduğum, annemi hatırladığım kadarmış… "Tanrım ne yaptık biz sana, evinin camını, meleklerinin kanatlarını mı kırdık" diyor Nar...
Dili varsa hayatın şöyle söyleyecektir; NAR’dan başka gidecek yerimiz yok. Her gün Nar olarak çıkıyoruz evimizden ve her gün Nar olarak dönüyoruz evimize.
Bizi soracak olursan…
Nar’ın sözlerini ve gözlerini örtmekle geçiyor günlerimiz.
Bizi soracak olursan…
İçimiz dışımız NAR işte.
Bizi soracak olursan…
Sensiziz işte.