Halil Yeni, Telgrafhane Yayınları’ndan çıkan ‘Zamansız Ölümler Ülkesi’ni yazdı... Halil Yeni yeni kitabını anlatıyor...
Halil Yeni, genç bir işçi.. 31 yaşında. Gebze’de yıllardır gönüllü gazetecilik yapıyor asıl işi ise bir fabrikada emekçi. 2013 yılında çıkan ‘’Fırtına Rüzgâr İçinde’ adında, bir şiir kitabı da var. Şimdi de Telgrafhane Yayınları’ndan çıkan ‘Zamansız Ölümler Ülkesi’ni yazdı... Halil Yeni yeni kitabını anlatıyor...
Halil Yeni kimdir, ne yapar, ne işle uğraşır? Biliyorum aynı zamanda bir işçisin, bir işçi olarak yazmaya, çizmeye nasıl vakit ayırıyorsun?
1986 yılında Kocaeli’de doğdum, büyüdüm, okudum. 17 yaşından bugüne eşitliğin, özgürlüğün ve kardeşliğin mücadelesini verdim. Mücadele içerisinde yaşadıklarımı yazdım, şiirleştirdim. “Fırtına Rüzgâr İçinde” adlı bir şiir kitabım var. Emekten yana gazete ve internet haber portallarında gönüllü muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptım. Yazdığım bazı yazılar tiyatroya uyarlandı, oyunlaştırıldı. Artvinli olan ve Kocaeli’de yaşayan biri olarak, aslında “9-6 yollarında” bir emekçiyim. İstanbul Tuzla’da bir fabrikada çalışıyorum, şiir yazıyor, gönüllü muhabirlik ve yazarlık dayanışmasına devam ediyorum.
Şiir ve öykülerin dışında neler yapar peki Halil Yeni, nasıl vakit geçirir?
Haftanın beş günü sabah kalkıp işe giderim. Haftanın birkaç günü kentimde olan emekten yana önemli gelişmeleri yerel ya da ulusal basına haber ederim. Haftalık bir köşem vardır ona yazarım. Kentte aylık kültür sanat etkinlikleri ve söyleşileri düzenleyen bir sanat kurumuna destek olurum. Kahve içer, sevdiğim ve ailemle zaman geçiririm.
Birçok insanın öyküsünü barındırıyor kitabın. Çok ağır hikâyeler de var, kimisi yakından tanıdığın, kimisi kilometrelerce uzağında olan. Hangi duygularla yazdın bunları? Zorlandığın illa ki olmuştur, ‘en’leri istesem senden, neler sıralarsın?
Yakın dönemde ölüm ve acının en kanlı tarihi yazıldı. Çok sayıda iş cinayetleri, kadın cinayetleri, çocuk, doğa katliamları, toplu katliamlar yaşandı. Gezi’den Soma’ya, Özgecan’dan Nuh Köklü’ ye, Ermenek’ten Sur’a, Reyhanlı’dan Ankara’ya kadar birçok katliam peş peşe gerçekleşti. Geride çok büyük acılar ve korkular bıraktı. Geride yarım yaşanmış hayatlar bıraktı. Ve tüm bu acılar yaşanırken sorumlu kişiler katliamlar karşısında “Fıtrat” dedi. “Kader” dedi. “Orada ne işleri vardı” dedi… Yandaş basın ve yayın kuruluşları ise katliamlara karşı tepki gösteren yaşam savunucularını “provokatör”, “terörist”, “çapulcu” olarak yansıtmak istedi. Ve tüm bunlar olurken ölümleri ve acıları meşrulaştırmaya çalışan AKP iktidarı eliyle “resmi” bir tarih yazılmak istendi. Bu kitap şiddete uğramış insanların “gayriresmi” tarihini anlatmak amacıyla hazırlandı. Bu duygularla yazıldı...
‘ZALİMİN ZULMÜ HALKLARIN HEP ENSESİNDEYDİ’
Kitabında yakın tarih acılarına ışık tutuyor, bununla da kalmayıp bizi ‘o an’lara götürüyorsun her bir acıda. Kitapta söylüyorsun ama bir kez daha senden duyalım. Neden yaptın bunu? Çünkü sadece bununla kalmıyorsun, okuyucuya başka mesajlar da veriyorsun. Onlar neler, onların üzerinde duracak olursak neler söylersin?
Bu kitabı hazırladım çünkü haber karalamaya başladığım günden beri, ölümden daha beter, yaşamdan daha kıymetli yazılacak bir şey bulamadım. Bu ülke çok büyük acılardan geçti. Zalimin zulmü geçmişten günümüze halkların hep ensesindeydi. Ben bu nedenle daha önce haberini yaptığım insanların daha sonra “Öyküsünü de yazsam nasıl olur” düşüncesiyle yola çıktım ve kitap böyle oluştu. Amacım ölümleri bir gazete haberinin hissizliğinden çıkararak insanın his dünyasına ulaştırmaktı.
Kitabı ince ince anlatmanı istemiyorum. Meraklı okuyucu elbet bulup okuyacak, kitapta neler olduğunu görecektir. Bana daha çok, yazarken neler düşündüğünü, hangi duygularla yazıya yöneldiğini anlatmanı istiyorum.
Bu kitap bir borç defteridir. Yazmamın asıl sebebi yaşanan katliam ve acıların unutulmaması ve hesabının sorulması içindir. Yazarken hep şunu hissettim. Bugün acının, zulmün ve ölümün önüne geçemesek de elbet bugünleri mücadele tarihinin cesur ve yürekli insanları hep hatırlayacaktır. Ve son sözü tarih defterine yine onlar yazacaktır.
‘HAYATI ŞİİRLE YORUMLAMAYI SEVİYORUM’
Aynı zamanda şiir de yazıyorsun, bir şiir kitabın da var. Hangisi seni vicdanen rahatlatan? Yapar mısın aralarında bir ayrım, seçim?
2014 yılında “Fırtına Rüzgâr İçinde” adlı ilk şiir kitabım çıktı. O kitapta başta Gezi direnişini, 12 Eylül darbesini, sınıf kimliğini, çocukları ve mücadele tarihinde özel yeri olan insanları veri alıyordu. Güzel yorumlar aldı. Şiirle öykü arasında ayrım yapmıyorum ama benim hayatımın merkezinde şiir duruyor. Hayatı şiirle yorumlamayı daha çok istiyor ve seviyorum.
Kitaptakileri okuyunca; bu hikayeleri bir şekilde duyduğumu, hatta kimisini daha yakından hissettiğimi biliyorum. Ama bunları duymayan, duyamayan, hatta bu hikayelere karşı kulaklarını bile kapatanlar da var. Nasıl olacak bu, o kesim bu sesi nasıl duyacak, yorumun neler olur?
Kitabı hazırlarken, kitabın devlet şiddetine maruz kalan insanlara “oh olsun” diyenlerin, yaşanan bir katliam karşısında öfkelenmek ve tepki göstermek yerine “Orada ne işleri vardı” diyenlerin yaşam savunucularını terörist gibi gösterenlerin vicdanlarına bir tokat gibi çarpsın istedim. Bir ölüm ardında yüzlerce acı bırakıyor, hissetsinler istedim. Fakat taraflaşma o kadar net, ön yargı o kadar güçlü ki, sesim o kişilere ulaşır mı inan bilmiyorum.
‘İŞÇİLER EDEBİYATIN ÜRETİCİSİ DE OLMALI’
Kafanda yeni fikirler var mı?
Kitap henüz çok yeni, tanıtım ve dağıtım ağımız kısıtlı olduğu için kitabın çok daha fazla kişiye ulaşabilmesi adına çalışmalıyım. Yeni projeler var. İki yıldır yazdığım ve biriktirdiğim şiirlerim var. Şiire geri dönecek, önümüzdeki yıllarda kitap haline getireceğim.
Bir işçi gözüyle bunları anlatan biri olarak, işçi ve emekçilere özel bir mesajın var mı?
İşçiler edebiyatın sadece konusu olamaz. Aynı zamanda üreticisi de olmalıdır. Bizler sadece öykülerde, şiirlerde, romanlarda, filmlerde adı geçenler, hayatı anlatılanlar değil, aynı zamanda o öyküyü o filmin senaryosunu yazanlar da olmalıyız. Gözümüz korkmasın, bunu yapabiliriz. Hayatı her gün kafa ve kol emeğiyle var eden bizlerin sanat, edebiyat üretimlerine de katkı sunması güzel olandır. Değerli olandır.
(Hasret Gültekin Kozan'ın söyleşisi Evrensel gazaetesinde yayınlandı)