Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus, “Toplumun yapmadığı işleri yapan Romanların, virüse maruz kalmaması imkânsız.” diyerek söze başlıyor. Arus’a göre virüsle ilgili durumun ciddiyeti henüz mahallelere yansımadı.
Bir anda dünyayı etkisi altına alan koronavirüs, Türkiye’ye de sıçradı. Devlet kademeleri, virüsün yayılmasını engellemek için önlem almaya devam ederken sağlık uzmanları da ekranlarda, halka alması gereken tedbirleri sıralıyor. Uzmanlar, “Ellerinizi sık yıkayın, hijyeninize dikkat edin, eti iyi pişirin, bağışıklığınızı güçlendirin…” şeklinde bir dizi tavsiye veriyor. Ancak derin yoksullukla mücadele eden, kâğıt ile hurda toplayarak geçimini sağlayan, su faturalarını ödeyemediği için suları kesilen, suya sabuna erişemeyen, bağışıklığını güçlendirecek biçimde beslenemeyen Roman toplumu, koronavirüsten nasıl korunacak?
Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus, “Toplumun yapmadığı işleri yapan Romanların, virüse maruz kalmaması imkânsız.” diyerek söze başlıyor. Arus’a göre virüsle ilgili durumun ciddiyeti henüz mahallelere yansımadı. Yansıması halinde ise asgari koşullarda suya sabuna ulaşamadıkları için dört dörtlük önlem alamayacaklar. En başta toplumun büyük bir kısmı, su faturasını ödeyemediği için temiz suya erişemiyor. Suyu olsa bile temizlik malzemelerine para yetirmeleri mümkün değil. Arus bu konuda somut örnekler veriyor: “Örneğin İstanbul merkezindeki mahallede 5 aile, aynı tuvalet banyoyu kullanmak zorunda. Bir sabunla 5 ailenin çocuğu yıkanıyor. Bir sabun 5 6 lira, bu para ailenin bir öğün yemeğine denk geliyor. Evlerindeki bulaşık deterjanını bile birbirlerinden kaşıkla alıyorlar. Aç kalmamak en önemli öncelikleri. Hal böyle olunca halkın geneline verilen tavsiyeler, Romanlar için geçerli değil.”
Yeterli beslenemiyorlar
Romanların koronavirüsten önce de bulaşıcı hastalıklardan etkilendiğini aktaran Arus, toplumda bronşit, verem, sarılık, hepatit B, hepatit C gibi hastalıkların yaygın olduğunu belirtiyor. Bunların meslek hastalığı olduğunu, yetersiz beslenmenin de hastalıkları tetiklediğini kaydeden Arus’un ifadesiyle, “Toplum genellikle kahvaltıda ekmeğe margarin sürerek yer, alabiliyorsa poğaça alır, sonrasını ucuz cips gibi hazır gıdayla geçiştirir, akşam patates, pilav, makarna gibi yemeklerle beslenir. Bağışıklık sistemini güçlendirecek şekilde yeterli beslenemeyen toplum, hastalıklara da açık hale gelir. Pek çok hastalığı maddi zorluklardan ötürü ilaçsız atlatmaya çalışırlar. Dolayısıyla böyle kitlesel bir salgından etkilenmeleri ne yazık ki kaçınılmaz.”
Mahalle evin salonu gibi
Yiyecek alışverişinden tutun sosyal temasa varıncaya kadar toplumun iç içe yaşadığını, hayatta kalma şekillerinin bir arada yaşamaya dayalı olduğunu anlatan Arus, “Romanlar için mahalle, mahalle olmanın ötesinde bir evin salonu gibi. Salonun her köşesinde birbirleriyle temasları var. Çok kalabalık ailelerden bahsediyoruz. ‘Evden çıkmayın’ vb. tavsiyeler uygulanabilir olmayabilir. Romanlar kendi mahalleleri dışında da pek çok kişiyle temas halinde.” diyor.
Neler yapılabilir?
Roman toplumuyla ilgili politikalar üreten Elmas Arus, böyle kırılgan toplumlar için ‘her an afetteymiş gibi’ davranılarak politika üretilmesi gerektiğini söylüyor. Bu konuda yerel yönetimlere çok iş düştüğünü vurgulayan Arus, çeşitli çözüm önerilerinde bulunuyor: