Sadece sizlere özel paylaştığım, 26 sayfalık "savunmanın" girişi...
Sezai Sarıoğlu
(Yan masaldan dil not:
Evvela mahsus selam eder, çevreye verdiğim geçici yokluk için özür yerine şiir dilerim... Uzun hikayenin kıssadan hissesi; zorun sıratındayız ve "zamanın ruhu" bedel ödemeyi gerektiriyor...
18 Eylül Salı günü, sat 9.45'te Çağlayan Adliyesi 35. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmama manisi olmayanları beklerim...)
............................................................................
SAVUNMA
Bu bir karşılaşma ânı… Çok ihtimalli bir karşılaşma ânı... “İddia” ile “gerçeğin”, “devlet” ile “şiirlerin”, “hikâyelerin ve masalların” karşılaşma ânı. Sosyalist bir yazar/şair olarak benim devletle, mahkemelerle yıllar sonra ilk karşılaşma ânım. Her karşılaşma ânı ve süreci, belirlenmiş önyargılar yürürlükten kalktığı, “şekil şartlarının” dışına çıkılıp hakikatle buluşulduğu, cevaplar kadar sorulara, sorular kadar şiirlere ve hikâyelere söz hakkı verildiği ölçüde gerçek bir karşılaşma ânı olabilir…
Eskiden meddahlar gösteriye başlamadan önce, “Herkesin meseli ve meselesi başka” deyip dinleyenleri merak burcuna sokarmış. Madem tarih bizi karşı karşıya getirdi birkaç hikmetli cümleyle başlamak isterim…
Masallar bize der ki; mademki karşılaştınız, adlarınızın, önyargılarınızın ötesine geçmeden ne kıssayı ne hisseyi ne de anlatıcıyı anlayabilirsiniz...
Şiirler bize der ki, sözcüklerin sözlük anlamının, fotoğrafları görme mesafesinin ötesine geçin ki kalbiniz hakikate değsin…
Zamanı, süre olarak ve ölçü olarak düşündüğümüzde zamanın, hayatın ve hakikatin özünü yitiririz. Her ne kadar, yakın geçmişe ait “delillerle”yargılansam da savunmamı kronolojik zamanın ve geleneksel siyasetin değil tüm zamanların dili ve vakti üzerinden yapacağım…
Binbir Gece Masalları’nda “yaşamın temsilcisi” olan Şehrazat, “ölümün temsilcisi” Şehriyar’a masallar anlatır. Masallar yarıda bırakılıp sonrası merak edildikçe ölüm ertelenir ve yaşam ertesi güne sarkar. Benim tarihsel, güncel hevesim ve muradım bu kadim masalın kıssadan hissesinden de el alır: Hal böyle olunca da her gün masallar anlatır, şiirler okur yazılar yazarım ki Savaş ile Ölüm kaybetsin ve Barış ile Özgürlük kazansın.
Binbir Gece Masalları’nın ilki, “ÖMRÜN ve ÂNIN AKIŞI İÇİNDE” diye başlar. İNUİT KIZILDERİLİLERİN masalları ise, “ÇOK ESKİDEN, GELECEKTE…” diye başlarmış…
Bu tarihi karşılaşmaya “Ömrün ve ânın akışı içinde… Çok eskiden ve gelecekte… Hangi zamanlar derseniz o zamanlarda” diye başlayıp “şiir atına” binerek ifademin ve “savunmamın” özü olan bir şiirle başlayayım:
SAVAŞ ZAMANI
İçimden konuşurdum işitilmesin diye
gören de bilgelik sezerdi sessizliğimden!
Gizlenmesi gerekirdi çünkü tehlikeliydi Türkçe
Elence desen kesinkes yasak.
Tetikte beklerdi birer makineli-tüfek gibi
beni kurtarmak isteyen büyükler
zaten o zamanlar gönüllü askerdi herkes.
Ve ders kitaplarının ince bıçak açacağına benzeyen
İngilizce, ortada dururdu öyle,
zorunlu durumlarda konuşulacak bir dil olarak
özellikle de Elenler ile.
Hangi dilde ağlayacağımı bile şaşırırdım çoğu kez
yabancı da değil, çeviri bir hayattı yaşadığım
anadilim başkaydı, anavatanım başka
ben derseniz bambaşka.
Daha o karartma günlerinden görünmüştü
hiçbir ülkenin şairi olamayacağım/ çünkü azınlıktım ve ‘özgürlük’
hiçbir ulusal sözlüğe sığamayan bir sözcüktü...
En sonunda üç dil birbirine girdi şiirlerimde
ne Türkler duyabildi içimden geçenleri
ne Elenler, ne de Öbürleri
Ama kınamıyorum onları, savaş zamanıydı…
(Mehmet Yaşın)
Daha sözün başında söylemek isterim; benin ifadem, “başkalarının varlığına, acılarına ve yaralarına bakmanın” etik, estetik ve politik sorumluluğumdan ve bizatihi kendi yaralarımdan ibarettir..
Sosyalist bir yazar olarak ifadem Savaş’a karşı Barış’tan, adaletten ve özgürlükten ibarettir. İfadem, resmi siyasete ve kavramlara karşı şiirden ve mecazlardan, masallardan ve kıssadan hisselerden ibarettir…
(Sadece sizlere özel paylaştığım, 26 sayfalık "savunmanın" girişi... )