TÜLAY SÖNMEZ
Yıllar önce Tamer 'den gelecek haberleri beklediğim zamanlardı. "Haydi artık bir haber gönderin. Bitsin bu endişeli bekleyiş" Ama yok, kimseden bir ses bir seda gelmiyor veya gelemiyor... Sanki tüm dünya susmuş bu güzel insanlara olacakları biliyormuş gibi bir ölüm sessizliğinde bekliyordu.. Yoo, hayır!! Ölüm onlara yakışmazdı. Güneşin çocukları dünyayı aydınlatmak için varlar. Onların aydınlığı, karanlığı boğar. Boğmalı da.
Bu meraklı, endişeli bekleyişin bir sonu vardı. Radyo spikerinin ağzından dökülen "o" acı haberi, gerçeği düşlerimizden bir anda ayırı verdi. Hani derler ya "hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti" Hissettiklerim işte öyle bir şeydi.
İçerideki arkadaşları haberdar etmek için bindiğim minibüs de beynim ve ruhum da fırtınalar, gözlerimde ise yaşlar vardı. "Tamer Arda dedi. Doğan Özzümrüt dedi. Ercan, Atilla dedi sipiker tekdüze bir sestonuyla. Aman tanrım! Kötü bir haber bekliyordum. Ama ihanetin üzerine oturulan bir katliamı beklemiyordum." Tahminimden çok daha büyük bir ihanet" dedim. Kimdi bu "güvenilir" olduğu söylenen kişi? Evet, maalesef "o" kişi ilk yakalanmasından başlayan bir süreçte ihaneti seçmişti. Zarar vermesede zorluğa dayanamayacağını belli eden göstergeleri olmuştu bu ihanetinin. Peki hangi "örgütsel" endişeler ile ilgili olduğunu hala anlayamadığım akıl almaz bir şekilde tavır alınmadan kaldığı yerden devam etmiş veya edebilmişti? O zaman bilseydim eğer, son randevumuzda Tamer'in önüne bent olur, kesinlikle hiç bir yere göndermezdim.
Ama bugün benim anlatacağım yoldaşım Tamer değil. Kelime olarak da, kelimenin tam anlamını vererek söyleyeceğim yoldaşım Doğan, Doğan Özzümrüt!Onu, ilk Aksaray İDÖD de gördüm. Halk arasında "yüreğinin güzelliği yüzünü aydınlatmış" denen ışık yüzü ile ilgimi çekmişti. Bu uslu ve masum yüzlü çocuk; konu devrim, inanç ,sosyalizm olunca bu günün deyimi ile sanki başka bir moda geçiyor, bir ateş parçası gibi, devrime olan inancını hücrelerinde taşıyordu. O zaman kalabalık dernek içindeki ilişkiler de çok samimiyet kuramadığım, Doğan ile bir kaç yıl sonra illegal mücadele içinde tekrar karşılaştım. Yine masum yüzü ile gülümsüyordu. Bu görüntünün altına gizlediği kararlılık vardı. Düşman sözkonusu olduğunda onu tanıyamıyorum. Konuşması, bakışı, kanatlarını, pençelerini açmış bir kartala dönüşüyor ve hiç ama hiç affedici olmuyordu.
Masum yüzlü yiğit yoldaşım, cezaevinden çıktıktan sonra maalesef bir kere görüşebildiğim yiğit adam. Çatışma ile ölmek istediğini bildiğim yoldaşım en yüreklilerimizdendin. Senden sonra da anneni ve teyzeni tanıdım. Bu iki yiğit kadın, benim seninle birlikte bir yürek yaram oldu. Güzel ,inançlı, sevgi dolu bu kadınları tanıdıkça, anladım ki "temel" burası.
Son duyduğumda anacığın ile birlikte kucak kucağamışsınız. Hatice teyzem nasılda mutludur! Aylardır aradım onları. Anneni de teyzeni de. Facebook'u alt üst ettim kardeşini ,kuzenlerini buldum. Yaşadığım heyecanı mutluluğu sana anlatamam. Sanki o masum yüzün ile bana gülümserken, Hatice teyzemin o güzel özverili bakışlarını görüyordüm. Uzun zamandan sonra onlara ve sana ulaşmak güzel bir duyguydu. Evet mutluydum. İçim içime sığmıyordu ama benim yüreğim hala acıyor ve kanıyor be Doğan.
Oğul kaybetmenin acısının açtığı yaraları, bizler ile saran canım Hatice teyzem alzaymır hastalığından senelerdir muzdarip olmuş. Saramadık yaralarını üzgünüm! Yürek acılarım hep üzgün.
6 Haziran geliyor! Hatice teyzem hatırlarmısın temiz pak giyinip oğlun ile "buluşmaya" giderdin. Şimdi senin kucağında iki evlat var Doğan ve Ercan. Onlar ,senin ile beraber emin ellerde. Rahat uyu, rahat uyuyun. Sizleri hala hatırlayan kalpler var!
Hatırla kalbim.