Ayak tabanların davul gibi şişmiş kollarını hissedemez kısacası haşat olmuş haldeyken insanın aklına ne yemek ne de başka bir şey geliyordu...
Günün yorgunluğuna, sakat olan omuzun ağrı durumuna göre, her gece bir bölümü çalakalem yazılmaya çalışılan, 12 Eylül sürecini, tanıklıkları kaleme almanın, tanık olunanların bizimle beraber göçüp gitmemesi için çok gerekli diye düşündüğümüz masumane anılardır.
Kalörifer borusuna kelepçeli geçirilen günler çok ilginçtir demiştim. Yoğunluk durumlarına göre günde 4-5 kez muameleye alır sonrasında kalörifer borusunun sana rezerv bölümüne tekrar kelepçelerlerdi. Ayak tabanların davul gibi şişmiş kollarını hissedemez kısacası haşat olmuş haldeyken insanın aklına ne yemek ne de başka bir şey geliyordu, dayak yiyerek götürdükleri için tuvalete bile son noktaya gelene kadar dayanıyordun.
Ölmemen için günde bir kez verdikleri çeyrek ekmek arası helvayı yemekten sayılmazsak aşağı hücrelere indirilene kadar işkenceye aç dayanmak zorundasın.
Her yeni gelenin ve hücreden yukarıya çıkarılanın önümüzden geçtiğini söylemeliyim.
Geçenlerin büyük çoğunluğu ne olduğunu anlamadıklarından ya da korkudan cevap bile vermezken kim arkadaşlar göz bağının altından bakıyor tek kelimelik cevaplar veriyor temas kurmaya çalışıyorlardı. Yeni gelenlere dışardaki durumu soruyorken hücreden yukarı çıkarılanlardan aç olduğumuzu söyleyip yukarı gelenlerle ekmek göndermelerini istiyorduk. Getirenlerde oluyordu, umursamayanlar da. Göz bağının altından etrafı kesip nöbetçinin olmadığı bir anda ekmeği bizim tarafa fırlatıyorlar biz de anında peteğin arkasına sokuyor kamufle ediyorduk.
Ölmemek için gecenin ilerleyen saatlerinde nispeten daha iyi durumdakiler olarak iki eli de tutmayan arkadaşlara yediriyor, sonrasında kendimiz de birer parça ekmek yiyor, ertesi güne ayakta kalmaya çalışıyorduk. Tuvalete götürdüklerinde de bol bol su içiyor elektrikle kaybolan vücut suyunu tekrar kazanmaya çalışıyorduk.
Yan tarafımda kelepçelenen birisi vardı, sesi çıkmıyor konuşamıyordu, durumu kötüydü. Elimi tutuyor sıkmaya çalışıyor ben direniyorum mesajı veriyordu. Yüzünü hiç görmedim kim olduğunu da hiç öğrenemedim, sonra sürüyerek götürdüler ve bir daha getirmediler. Onca yıldan sonra hala elinin sıcaklığını düzensiz soluk alışını duyar gibiyim.
Yarın kalörifer borusuna kelepçeli günleri anlatmaya devam edelim...