Yaşamlarını yitirmiş olan ülkemizin sevilen halk sanatçılarından Ahmet Kaya ve Kazım Koyuncu, Manisa’nın Turgutlu ilçesinde Yaşam-Der tarafından organize edilen konserle anıldı.
Kültür ve sanat etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen konserde, Yaşar-Der müzik korosu sahne aldı.
'Ustara Saygı'saygı adı verilen kültür etkinliği Turgutlu Öğretmevi’nde gerçekleştirildi.‘Şiir Ceketli Çocuk’ dedikleri, Kazım Koyuncu ile şarkıları hala dillerden düşmeyen ‘Bir Acayip Çocuk” dedikleri Ahmet Kaya’nın şarkıları müzikseverlerle buluştu. Kültür ve sanat etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen konserde, Yaşar-Der müzik korosu sahne aldı.
Konser dernek başkanı Turgay Tunç’un açılış konuşmasıyla başladı. Tunç, derneğin çalışmaları hakkında bilgiler vererek, kültür ve sanat etkinliklerinin artarak devam edeceğini söyledi.
Konserin sunumunu gerçekleştiren Safiye Durusoy ve Meral Türkmen şu sözlerle dinleyicilere seslendiler:
“Turgutlu Doğa Kültür ve Yaşam Derneği ‘Ustalara Saygı’ serisinin ikincisini gerçekleştiriyoruz. Yaşam-Der olarak amacımız Turgutlumuzda sanatsal faaliyetleri sizlerle buluşturmak, sanatçı ustalarımızı ve eserlerini unutturmamak. Yaşam-Der koromuzun hazırladığı toplumla bütünleşmiş, toplumun yanında yer almış sanatçılarımızdan Kazım Koyuncu ve Ahmet Kaya’nın sözlerini ve müziğini yaptığı türküleri hep beraber dinleyeceğiz. Karadeniz sahillerini ve tarihi yok ettiği için Karadeniz Sahil Yolu Projesi’ne şiddetle karşı çıkan derelerin kirletilmesine, ağaçlık alanların azalmasına isyan eden ve her platformda insanları çevre konusunda duyarlı olmaya devam eden. Sizin için ucuz olan nükleer enerji değil, insan hayatıdır diyerek nükleer enerji karşıtlığını ortaya koyan Kazım Koyuncu. Sadece doğayı kirleten etkenlerle değil de, insanları kirleten etkenlerle de uğraşsalar daha iyi olacak. İnsanlarımızın etrafını saran pisliğin temizlenmesi gerek diyen Ahmet Kaya. Ve Daha nice sanatçılarımızı yaşatmaya devam edeceğiz. Kollektif çalışma, işbölümü ve akıllı çalışmayı elden bırakmayan derneğimiz, başarılı çalışmalara imza atmaya devam edecektir. Önümüzdeki günlerde, farklı projelerle çalışmalarına devam eden dernek çalışmalarımıza siz arkadaşlarımızın katkılarıyla daha güzel çalışmalar üreteceğimize inanıyoruz.”
İki bölüm halinde ve ilk olarak Kazım Koyuncu ve ardından Ahmet kaya'nın şarkıları ile devam eden kapalı salon halk konserine vatandaşların ilgisi ise yoğun oldu.
(Fotolar: Yaşam-Der ve Perihan Başlan Hasergin)TURGUTLU'DAN AHMET KAYA VE KAZIM KOYUNCU'YA BÖYLE SESLENDİLER...
SAFİYE:
33 yaşında uzun süre mücadele ettiği kansere yenik düşerek aramızdan ayrılan Kazım Koyuncu 47 yaşında. Bize bıraktığı miras hafızalarımızda çok taze.
MERAL:
Birkaç aylık ömrün var. Soruyorsun kendine, Ne götürmek istiyorsun? Para yok işine yaramaz. Can kalıyor elinde, can nedir, uyur, gözünü kapatır gidersin. İyi ki mülkiyetten bu kadar uzakmışım. Şimdi gitmemem için, asla ölmeyi düşünmemem için bir sebep var. Acayip bir sevgi var.
SAFİYE:
Geleneksel Karadeniz müziği ile rock’n roll’u sentezleyerek yepyeni bir sound yakalayan kazım koyuncu görece kısa ömründe ülkenin en beğenilen müzisyenleri arasına girdi. Hınca hınç dolu stadyumlarda, salonlarda konserler verdi. Şarkıları hala ilk günkü gibi sevilerek dinleniyor, paylaşılıyor.
MERAL:
Kanseri, kanser olmayanlar anlayamaz. Kanser de oldum artık. Duyarlı bir sanatçı olarak onları da hissediyorum. Ben kanserden çok korkan bir insandım. Kanserim ve korkmuyorum. Sadece beni sevenleri ve özgürlüğümü düşünüyorum. Ölüm küçük bir şey, ama hastalık özgürlüğünüzü sınırlıyor.
SAFİYE:
Karadenizli müzisyen söylediği Lazca şarkılarla farklılığın ayrılık değil zenginlik olduğunu, “ezildikten sonra hepimizin aynı şarap” olduğumuzu anlattı. Yalnızca müzisyen olması değildi bu kadar sevilmesinin bu kadar saygı duyulmasının sebebi. Çevre talanına, insanlığın acınası doğaya hükmetme çabalarına karşı durduğu için insan hayatı hiçe sayılmasın, kendinden olmayan değersiz görülmesin, barış ve kardeşlik değersiz sözcükler olmasın,sevgi yok olmasın, insan yok olmasın, yaşam yok olmasın dediği için sevildi. Son günlerine kadar şarkı söylemekten, sevenleriyle buluşmaktan, sevgiyi yürekten yüreğe yaymaktan vazgeçmediğinden sevildi. Kansere de sevgisizliğe de kötülüğe de aynı anda direndiği için sevildi.
MERAL:
Yüz sene daha yaşasam, yapsam, yapsam, yapsam hep yapsam yine eksik gideceğiz. Ne kadar eksik gidersek hayatta yapacak o kadar çok şey bırakırız.
SAFİYE:
Bu sevgi 47. Yaş gününde ülkenin her coğrafyasında her yaştan insanın yüreğini doldurmaya, devam ediyor. Düşmanlığın, kinin, nefretin, savaşın, zulmün coğrafyasında buna çok ihtiyacımız var. İyi ki doğdun şair ceketli çocuk, iyi ki tanıdık seni.
MERAL:
Dünyada bir yerdeyim ben
Yol kenarlarındaki su birikintilerindeyim
Yerim yurdum yoktur benim
Yarim yurdum yoktur benim
Sadece gökyüzüne göreyim
Uzak yerler çeker beni İsterim ki gemilerle gideyim Bugün burda şarkılar söylerim
Ben kendime şarkılar söylerim
Ama yarın hiçbir yerdeyim
Dünyada bir yerdeyim ben
Yol kenarlarındaki su birikintilerindeyim
Yerim yurdum yoktur benim
Yarim yurdum yoktur benim
Sadece gökyüzünü göreyim
Biliyorum bir yıldız yağmuruna tutulacağım
Toprak çökecek başım dönecek, arkamda seni bulacağım.
“Haydi” diyeceksin ERNESTO gibi
Gidelim yıldızların çok olduğu bir gökyüzü altına.
SAFİYE:
Nedir bu başımdaki felaket
Kırk yıldır sefalette bu Ahmet
Kefenimi alın dikin bir zahmet
Gömün beni, gömün beni bir başıma
Susamıyorum, susamıyorum
Elimde değil susamıyorum
MERAL:
2013 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'nin müzik alanında Ahmet Kaya'ya verilmesi, çeşitli siyasi tartışmaları da beraberinde getirdi. Oysa bugünleri bilir gibi, evvelden haykırmıştı Kaya: - Beni yaşamımla sorgula, bilimle anla, felsefeyle anla, tarihle anla beni ve öyle yargıla. ÇALDIĞIM SAZA MI YANAM...
SAFİYE:
Hele bir ışıklar sönsün
Hele bir kapansın kapılar
Sular durulsun
Bıçak atacağım daha 12'den
MERAL:
Memleketin büyük acılara gebe olduğu yıllarda merhaba demişti Ahmet Kaya hayata... Doğduğu Anadolu toprakları gibi, hanesini yuva yapanlar da birer kültür mozaiğiydi... Kürt bir baba, Türk bir annenin son göz ağrısıydı. Kaderi, keder olan bir evin; boğazda düğüm, gözde yaş olan sesiydi... Ahmet Kaya'nın gideceği yolu, yaş günü hediyesi olan baba yadigarı sazı belirleyecekti... Bir yaş günü eline aldığı o saz; toprağa karıştıktan yıllar sonra, yine yaş gününde ona Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nü kazandıracaktı.
SİZ BENİM NEDEN KAÇTIĞIMI NEREDEN BİLECEKSİNİZ...
SAFİYE:
Kısa devre yapsın kalbim
Ellerim inatla dökülsün cigaraya
Dağlarda ay büyüsün
Sular köpürsün
Sen beni o zaman gör
MERAL:
Protest karakterinin oluştuğu çocukluk yılları; işçi kelimesinin kullanılmadığı, işçi bayramında ilk şarkılarını söylediği zamanlardı. İstanbul'un taşı toprağı altındı... Gök kubbesinin altın yıldızdan olduğu Doğu'dan, taşı altın İstanbul'a göç vakti, ilk gençlik acısı; belki de, bu topraklarda "öteki" olduğunun ilk farkındalığıydı.
HANİ BENİM GENÇLİĞİM ANNE...
SAFİYE:
Hele küssün meydanlar
Dehşetin oğlu gülsün
Ağır bir köpek karanlığı
MERAL:
Kiraz ağacında yırtılan gömleği, İstanbul'a aykırıydı ve genç Ahmet Kaya'nın elleri cebinde ilerlediği yol, gelecekte uçurtmasını tellere dolandıracaktı. Yüreği ellerinde, alıp gitmek istediği bir sevdası vardı. Müzik... Oysa konservatuar ona aykırıydı... O, konservatuara aykırı. Senelerce kuralsız yaşamış bu kirli sakallı delikanlının müziği; o güne dek yapılmış olanların dışında olmalıydı. "Deniz"i düşün, her mayıs şafağında uzun uzun döverken darağaçlarını... Yaşamanın ne demek olduğunu anlamadan, ölüme koşan gençlerin ülkesiydi bu memleket. 68... 69... 70...71... 72... Türkü tadında yaşamak isteyen fidanların, toprağa karıştığı; denizlerin kuruduğu o zamanlarda söz verdi Ahmet Kaya, yüreği avucunda koşan her bir anneye; adı başka, sesi başka nice yaşıtı adına... Aşkla, umutla vuracaktı sazın teline. İsyankâr günlerin, devrimci gecelerinde; Halk Bilimleri Derneği'nde güzellikten yana her ne varsa, bölüştü. Kitapların sorgusuz alındığı zamanlarda kitlelerin "es"ini, hayatını yakacağı, ardında bir eş bırakacağı "ses"e dönüştürdü.
AĞLAMA BEBEK, UMUT SEN DE HER ŞEY SEN DE….
SAFİYE:
İlk güfte, ilk ayrılığadır. Umudunun çiçeği, kızı Çiğdem'in annesiyle ayrılığı ardında kalan matemi; kızının özlemiyle yazdığı "Ağlama Bebeğim" umutla isim olur ilk albüme... Sevdim inanamayacağın kadar seni esmer kız... Her yolcunun, yarene; her müridin mürşide ihtiyacı olduğu bu hayatta; canına canan olacak Gülten Hayaloğlu ile tanışır Ahmet Kaya... Meşk, aşk olur... Yuvasız çalıkuşu ile kafeste kanarya, buluşur bir kavşakta. Dalar şarkılara... İkinci albüm, Acılara Tutunmak olur onlar için... Hiç yoktan susturuldu şarkımız, olmasaydı sonumuz böyle... 11 Şubat 1999 gecesi gerçekleşen Magazin Gazetecileri Derneği ödül töreni, şarkılarını sazından söküp gitmesinin arifesi olur. O gece ülkesinde son kez sahneye çıkar Ahmet Kaya. Sahnede söylediği son dizeler "Sinsice olmaz gidişim, kapıyı çarpar giderim" olur.
NE CİSMİM KALDI, NE CEFA...
MERAL:
Evli evine gider de, kuşlar yuvaya dönemez. Ölürken bile hasret kalır Ahmet Kaya memleketine. Vakit tamamdır. Bir hazan mevsimi Père Lachaise'de sır olur, toprağa karışır. Ahmet Kaya’nın sesi kan tarlası gelincik şafağında çınladıkça, müziğinin tüm izleri bu topraklarda kalacaktır.
SAFİYE:
Bir güneşti gördüğüm dağlar ardında
Uzanıp gittiğim yollar ateşti sanki
Tuttuğum ellerde dostluk saklı bağrımda
Yürüyüp gittiğim yollar ateşti sanki.
Bir volkandı içimizde coşan nehirler
Coştukça umutlar hep taşardı sanki
Ne oldu bizim güneşe neden doğmuyor
Uzun uzak gecelerde sabah olmuyor.
İşte bizim hikayemiz hep böyle gider
Umutlar hep gecelerde yol olur gider
İşte bizim hikayemiz burada biter
Aydınlıklar karanlıkta yol olur gider