Tesadüf 1905’te II. Abdülhamid’e Yıldız Camii çıkışında düzenlenen suikast girişimini konu alıyor. Bir kadına âşık üç erkeğin hikâyesi ölüm, imkânsızlık ve trajediyle harmanlanıyor.
Deniz Kazan'ın Belge Yayınları'ndan çıkan kitabı TESADÜF romanı tarihsel olaylar etrafında birçok konuya ışık tutuyor.
Tesadüf 1905’te II. Abdülhamid’e Yıldız Camii çıkışında düzenlenen suikast girişimini konu alıyor. Tarihsel bir olay çevresinde yürütülen tahkikatla hem suikast girişimi aydınlatılıyor, hem olaya çeşitli vesilelerle dahil olan insanların geçmişleri, özlemleri, hayalleri, pişmanlıkları ve aşkları gün yüzüne çıkarılıyor. Padişah Abdülhamid, saray entrikaları, jurnaller, İttihat ve Terakki, Ermeni Örgütü ve irili ufaklı aktörlerin dahil edildiği kurgu İstanbul’un kadim semtlerinde bir gezintiye çıkarıyor. Bir kadına âşık üç erkeğin hikâyesi ölüm, imkânsızlık ve trajediyle harmanlanıyor.
Editör. Eylem Can/Sayfa Düzeni: Aristan/Kapak Tasarım: Arif Yalçın
Yazar konular, anlatım ve tarihsel olayları aktarma biçiminde oldukça iddialı.Kitabın ilgi görmesi bekleniyor. Sultana Suikast /TESADÜF romanının genç yazarı Deniz Kazan ile söyleştik...
Deniz Kazan: Tesadüf isimli romanın serüvenini anlatıyor...
Kısa süre önce ikinci kitabın olan Tesadüf – Sultana Suikast yayınlandı. Seni ve kitabı tanımak istiyoruz. Seni çok sıkmadan ben başlayayım. Deniz Kazan kimdir? Hayatı nasıl yaşar?
Öncelikle ben teşekkür ederim bu fırsatı verdiğiniz için. 1976 Erzincan doğumluyum. Liseye kadar Erzincan’daydım, sonrasında Uludağ Üniversitesi Uluslararası ilişkiler bölümünü bitirdim. Sıradan bir çekirdek aile örneğidir ailem. Babam inşaat ustasıdır annem ev kadını. İki kardeştik. İzin verirseniz o kısma sonra değinmek istiyorum.
-“İki kardeştik” kısmına mı?
-Evet
Hayatı nasıl yaşıyor Deniz? Uzun zamandır içinde gelecek kurgusu olmadan hayatı yaşıyorum. Varmak ya da elde etme dürtüsü olmadan yolun kendisinin tadını çıkartmaya çalışıyorum. Olabildiğine sıradan ve basit yaşamasını seviyorum. Biraz da şey var sanırım, Oblomow kişilik. Hayal kurmayı seviyorum.
-Gelecek kurgusu olmadan yaşamak hayal kurmaya engel değil midir sence? Gelecektir seni hayallerinin içine alan. Yanılıyor muyum?
- Aslında bir yanıyla haklısınız ama yine de bu klasik bakışın dışında bir anlamı var benim için. Sanırım bu içinde yaşadığımız sıradan ve tekdüze hayatın bir kaçış noktası hayaller. Bir yerde yazmıştım şu sözü. “Hayaller acılarımızın ağrı kesicileridir, dindirir ama tedavi etmez.” Sanırım bendeki karşılığı böyle bir şey.
-Yazma serüvenin nasıl başladı? Bize biraz bunlardan bahseder misin?
-Benim hayatımın önemli kırılma anlarından birinde, tesadüfü olarak karşıma çıktı yazma edimi. Biraz önce eksik bıraktığım “İki kardeştik” tamda bunu tamamlıyor. Kardeşimi kaybetmeden bir hafta önceydi. Yoğun morfin kullanılıyordu. Birkaç günlük bilinç kayıpları ve bol miktarda halüsinasyona sebep oluyordu. Yine öyle anlardan birinde, birden uyandı ve “Ben kitabın 80 sayfasını yazdım geri kalan kısmını sen yazacaksın.” Dedi. Bende seni anlatan bir kitap yazacağım ama senin bu hastalığı nasıl yendiğin üzerine olacak demiştim. O sanrı içinde birkaç şey daha anlatıp tekrar derin uykusuna dalmıştı.7 gün sonra kardeşimi kaybettim. Üzerinden 4 ay filan geçmişti ki bir gece ağlama nöbetlerimden birinde gecenin 5’ninde“Tıngır mıngır sallanan bir beşiğin kenarında başlamıştı hatırlayabildiğim ilk hikâye.” Hala beynime kazılmış o ilk cümleyi kurdum.“Bebek çarşıya gitmiş bak sana şeker getirmiş.” Annemin bana seslenişi kulaklarımda çınlamıştı. İki şekere kardeş olmuştuk. İlk yazma serüvenim böyle başlamıştı.
Farklı bir yazma deneyimiydi. Bir yandan bir vasiyetin yerine getirilmesi bir yandan yazarken kendi ruhunu rehabilite etme hali. İçine bir tarifsiz bir acının anlatılması girince bambaşka bir başlangıç olmuştu. Acının mengenesinde sönümlenmiş ya da acının hüzne dönüştüğü yerde insan yazma ihtiyacı duyuyor. En azından bende bu şekilde oldu.
-Çok farklı bir başlangıç olmuş gerçekten. İnsan diyecek çok bir şey bulamıyor. Konuya geri dönersek.“Tesadüf”ü nasıl yazmaya karar verdin? Ve bu kitabı nasıl tarif edersin?
-Üniversite yıllarından bu yana Ermeni konusuna özel bir ilgim vardı. Hep aklımdaydı böyle bir şey. Nasıl karar verdim bende hatırlamıyorum. Kitaba gelirsek. Aslında çok basit bir şekilde kurgulamıştım bu kitabı. Bir demirci çırağının Ermeni bir kıza olan aşkını anlatmak için yola çıkmıştım. Ama kitap sonra çok başka bir noktaya gitti. Denir ya ‘Kitap kendini yazdırıyor.’ Tam da öyle oldu. Konu aynıydı suikastı konu alıyordu. Ama yazarken roman kahramanları çeşitlendi hatta diğer kahramanlar bu iki ana karakterin önüne geçti. Hatta kurguyu başta eylemin hazırlanmasından bombanın patlamasına doğru düz bir çizgide anlatma başlamıştım, sonrasında 30 sayfa filan yazmışken hepsini sildim geçmiş ve gelecek arasında gidip gelmeler üzerine kurguladım. Bombayı en baştan patlatıp olay örgüsünü ona göre yeniden yarattım. Büyük resimde eylem ön planda görünse de aslında özelde insanların kişisel hikayelerini anlatmaya çalıştım. Bir padişahın korkularını, bir demirci çırağının aşkını, Tophane Kimyagerlerinden Asaf Efendinin hayal dünyasını, ihanetin kıyısında bir adamın ikilemlerini ya da ne bileyim başka birinin aşkını ispat etme haliyle ilgilendim. Diğer yandan kitap dönemin İstanbul’un da hoş bir tura çıkartıyor. Tabi bunlar benim bu romanı tarif etme şekli sonuçta okuyucu karar verecek nasıl bir kitap olduğuna.
-Kitabı yazarken ya da daha sonra okuduğunda en çok hangi kısmından mutlu oldun?
-Genel olarak yarattığım kurgu beni fazlasıyla mutlu etti. Çünkü özellikle hala çözülememiş bir olaya kendimce bir son ve kurgu yarattım. Nasıl oldu da böyle bir suikast girişiminden tek bir çizik almadan kurtulmuştu Abdülhamit? Bu muamma aynı zamanda günümüzdeki “Derin” ilişkilerinde bir kopyası gibi duruyor. Bunun yanında İstanbul’un kadim semtlerini mitoloji ile bağlayarak anlatmak ve geçmiş İstanbul’un da mini bir gezinti yapmak sonradan okuduğumda gerçekten beni de mutlu etti.
-Peki, eminim her okurun aklından geçen bir sorudur bu ki birçok yazar hikâyesini kendini arındırarak kaleme aldığını söyler ama karakterler arasında bir iz mutlaka bırakır kendinde senin eserinde Deniz'den iz taşıyan bir karakter var mı?
-Ben tamamen bir karakterden arınarak yazılabileceğine inanmıyorum. Ama şu var tek başına bir karakter yazarın bütün özelliklerini anlatmaz. Her bir karakterde bence bir parçasını bulundurur. Hatta Orhan Pamuk’un yazma serüveni üzerine çok güzel bir tanımlaması vardır. Şey der, “Yazmak yaşanmamış hayatlardan intikam almak gibidir.” Farkında olmadan bunu taşır her yazar ve bu yarattığı karakterle sirayet eder. Benim kahramanlarımdan hepsinde bir parça Deniz’i bulmak mümkün aslında. Asaf Bey’deki ‘gelecek kurgusunun olmaması’ ya da Cemal Bey’in ‘ortası olmadan’ hayata dokunması. Robina’nın ‘ölümcül ikilemleri’. Ama yine de hepsini topladığımızda o romanı yaratan yazara ulaşamayız. Burada farklı bir diyalektik vardır. Hepsinde bir parça vardır ama hepsi o yazar etmez.
-Son olarak kitapla ilgili olarak nasıl geri dönüşler alıyorsun?
-Genel olarak güzel geri dönüşler oluyor. Neden bu konuyu yazdığıma dair, anlattıklarımın hepsinin gerçek olup olmadığını merak edenler oluyor.
- Hepsi gerçek mi peki?
-Gerçek bir olaydan yola çıktım kahramanların bir kısmı gerçekte var olan kişiler ama roman büyük bir kısmında kurguya dayanıyor. Bir de hala net olarak ortaya konmuş kesin bir neticesi olmayan bir olay. Hala kendi içinde bir sürü muamma barındırıyor. Bu şekilde olması yazarken benimde elimi güçlendirdi işin açıkçası.
Enteresan dönüşlerde olmuyor değil. Bugün bir arkadaşım şu yorumu yaptı: bu ikinci kitap aslında ilk kitabı kitap yaptı. Şimdi o birincisi de hakettiği dikkati çekecek dedi. Aslında daha çok yeni, gerçek geri dönüşleri ilerleyen zamanda alacağımı düşünüyorum.
.........................................................................................................................
DENİZ KAZAN KİMDİR?
1976 yılında Erzincan’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimimi Erzincan’da tamamladı.2001 yılında Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Özel Eğitim kurumlarında on yıl tarih, uluslararası hukuk, anayasa ve medeni hukuk başta olmak üzere hukuk dersleri verdi. Ayrıca, halen bir Üniversitenin Hukuk Fakültesi bölümünde eğiitimine devam etmektedir.
Kendi deyimi ile "Yazma tesadüfi ve aynı zamanda travmatik bir durum karşısında ortaya çıktı. 2007 Aralık ayında “Benim hikayemi sen yazacaksın!” Sanrılı bir ruhun son isteğiyle başlamıştı yazma serüvenim. Yitip giden kardeşin son isteğini yerine getirmek için O’nu anlatan Biyografik Roman tarzında sayılabilecek KARDEŞİM ÖZGÜR isminde bir kitapla başladı."
Deniz Kazan'ın hala devam etmekte olan iki roman çalışması bulunmaktadır. Deniz Kazan, Nergis Özperçin Kazan ile evli.
Deniz Kazan'ın romanı TESADÜF kitapçıların raflarında yerini aldı.